Gelecek Partisi Umumi Yöneticisi Ahmet Davutoğlu, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün 4. yıldömü hasebiyle yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası, yani son dört yıldır, içine girdiği türbülans ve karanlık tünel hiç kimseyi yanıltmasın. Adaletten, hukuktan, eşit gelir dağılımından, ekonomik refahın büyümesinden, siyasi etikten ve toplumsal huzurdan uzaklaşan Türkiye fotoğrafı kimseyi yanıltmasın. 15 Temmuz gecesi millet verdiği yanıtla Türkiye’de demokrasiyi sigortalamıştır” tabirlerini kullandı.
Davutoğlu, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe teşebbüsünün 4. yıldönümünde açıklama yaptı. Darbeci zihniyetin tasfiyesi ve otoriter eğilimlere karşı kapsayıcı bir demokrasi anlayışının yerleşmesi için çift taraflı bir savaş verilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, “Yaşadığımız gelişmeler göstermiştir ki bu iki gaye birbirinin tamamlayıcı ögesidir: Darbeci zihniyeti likidasyon etmeden demokrasi kurumsallaşamaz, demokrasi kurumsallaşmadan da darbeci zihniyet tümüyle yok edilemez” dedi.
Davutoğlu’nun açıklaması şu halde:
Bugün 15 Temmuz 2016’da FETÖ tarafından gerçekleştirilen hain darbe teşebbüsünün dördüncü yıldönümü.
Laflarımın başında şehadete kavuşan tüm kardeşlerime ve dostlarıma Rabbimden rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil diliyorum.
Gazilerimize tekrar şükranlarımı sunuyorum.
O karanlık geceyi aydınlık kılan aziz milletimize tekrar minnet hislerimi tabir ediyorum.
15 Temmuz direnişi hem memleketimizde hem de yerimizde bütün karanlık güçlere, işbirlikçi zalimlere, millet ve demokrasi düşmanlarına karşı kazanılmış bir zaferdir.
“Türkiye’nin son dört yıldır içine girdiği karanlık tünel kimseyi yanılmasın”
Milletimiz devletin içine sızan lakin topluluğun kalbinde hiçbir yan bulamayan FETÖ çetesine ve gerisindeki güçlere hak ettikleri yanıtı vermiştir.
Bu karşılık yalnızca 15 Temmuz akşamı girişilen hain kalkışmaya verilmiş bir karşılık da değildir.
Bu yanıt Türkiye’nin geleceğini de şekillendiren bir yanıttır.
Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası, yani son dört yıldır, içine girdiği türbülans ve karanlık tünel hiç kimseyi yanıltmasın.
Adaletten, hukuktan, eşit gelir dağılımından, ekonomik refahın büyümesinden, siyasi etikten ve toplumsal huzurdan uzaklaşan Türkiye fotoğrafı kimseyi yanıltmasın.
15 Temmuz gecesi millet verdiği karşılıkla Türkiye’de demokrasiyi sigortalamıştır.
15 Temmuz gecesi millet verdiği yanıtla her türlü darbe heveslisini mahkûm etmiştir.
15 Temmuz gecesi millet ‘hakimiyet benim, bu ülkeyi kimin yöneteceğine yalnızca ben karar veririm’ demiştir.
O gece ortaya konan irade her şeyden evvel ulusal egemenliğe sahip çıkma iradesidir.
O gece ortaya konan irade demokrasiye sahip çıkma iradesidir.
O gece ortaya konan irade Türkiye’de gücünü ve meşruiyetini milletten almayan, demokrasiye yaslanmayan hiçbir girişimin hayata geçemeyeceğini ortaya koymuştur.
O gece ortaya konan irade Türkiye’ye demokrasiye alışılmamış siyasal bir rota çizilemeyeceğini net bir formda göstermiştir.
FETÖ çetesi tıpkı öteki terör örgütleri üzere milletimizin basireti ve mukavemeti ve devletimizin kudretiyle püskürtülmüştür.
“Tam demokratik bir hukuk devleti olmadan darbeci zihniyeti ortadan kaldırmak mümkün değil”
Lakin devletimiz tam demokratik bir hukuk devletine kavuşmadığı sürece FETÖ ve gibisi darbeci zihniyeti ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır.
Zira 15 Temmuz gecesi aziz şehitlerimizin ve bir bütün olarak milletimizin bizlere bıraktığı en kıymetli emanet ve en hayati vizyon demokrasinin güçlenmesi, adaletin işlemesi, hukuk devletinin tesis edilmesidir.
Milletimiz 15 Temmuz gecesi ne FETÖ ne de FETÖ gibisi juntacı yaklaşımları artık Türkiye’de görmek istemediğini söylemiştir.
15 Temmuz gecesi ulusal direnişe öncülük eden kıymetli vatandaşlarım,
Hain darbe teşebbüsünün dördüncü yıldönümünde samimi ve açık yürekli bir muhasebeye gereksinim vardır.
“Şehitlerimizin, gazilerimizin emanetine ne kadar sahip çıkıldı?”
Can yakıcı muhasebe sorusu açıktır:
15 Temmuz 2016’dan bu yana şehitlerimizin, gazilerimizin ve bir bütün olarak milletimizin bu emanetine ne kadar sahip çıkıldı?
15 Temmuz’da ve sonrasında bir ay boyunca tutulan “demokrasi nöbetlerinde” büyük bir kararlılıkla ayakta duran, nöbet tutan, demokratik iradesine sahip çıkan milletimizin demokrasi emanetine ne oldu?
Onların kanları pahasına savundukları özgürlükler ve adalet davasında neredeyiz?
Dört yıl sonra bugün bu soruları samimiyetle ve açıklıkla cevaplamak zorundayız.
Maatteessüf bu sorulara olumlu bir yanıt vermemiz mümkün değil.
“İktidar, juntacı ve demokrasi düşmanı ögelerle kol kola girmiştir”
İktidar dört yıl içinde 15 Temmuz’da hain darbe teşebbüsünü püskürten, sonrasında günlerce 24 saat demokrasi nöbeti tutan kişileri hayal kırıklığına uğratmıştır.
Milletimiz FETÖ darbecilerini def etmiştir ancak iktidar 1970’lerin, 1980’lerin ve 1990’ların ne kadar darbeci, juntacı ve demokrasi düşmanı ögesi varsa onlarla kol kola girmiştir.
15 Temmuz yalnızca FETÖ darbesiyle değil bütün darbelerle ve darbeci zihniyetlerle savaşta bir milattı. O gece sokağa çıkanların zihninde 27 Mayıs ihtilali sonrasında idam sehpasına yürüyen mazlum Adnan Menderes’in şehadet resmi, 12 Eylül’de bir sağdan bir soldan diyerek idam edilen gençlerin toy yüzleri, 28 Şubat’ın Refî Divanının savunan adamı Necmettin Erbakan öğretmenimizin yalnızca kendisini ve partisini değil milletin ülkülerini de savunan vakur duruşu vardı. O samimi kitleler “Bir daha asla!” diyerek meydanlara inmişlerdi.
“İktidar ortağı olarak hareket ediyor olmaları demokrasi mirası için hüzün vericidir”
15 Temmuz darbe teşebbüsüne karşı çıktığını argüman eden birtakım kısımların teşebbüs olmaktan çıkarak gerçekleşmiş bir darbe olan 28 Şubat darbesinin hala muteber olduğunu tez etmesi hepimiz için uyarıcı olmalıdır. Hele hele bu çevrelerin bugün iktidar ortağı olarak hareket ediyor olması 15 Temmuz gecesi şehit düşenlerin verdiği demokrasi ve özgürlükler savaşının aziz mirası açısından hüzün vericidir.
28 Şubat artıkları ‘devleti biz yönetiyoruz’ derken, 15 Temmuz gecesi hiçbir taraftan talimat beklemeksizin ortama inen ve o gecenin sembol isimleri arasında mekanını alan Umumî Lider Yardımcımız Selim Temurci’nin 15 Temmuz’un yıldönümünün derhal öncesinde terör örgütü üyeliği suçlaması ile tabire çağrılması gelinen ibret verici tablonun bir yansımasıdır.
Bugün akşam yayınlayacağımız 15 Temmuz belgeselinde de görüleceği üzere 15 Temmuz direnişinin her kentteki öncü isimleri bugün Gelecek Partisi takımları arasındadır.
15 Temmuz gecesi şehit düşenlerin ve gazi olanların ortak bir özelliği aransa görülecektir ki derhal acilen hepsi 28 Şubat mağduru geniş kitlelerin içinden çıkmıştır. O yiğit kişiler bir daha 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat gibisi bir zulmün yaşanmaması için harekete geçmişlerdi.
O gece sokağa çıkan yiğitler bugün artan rant gelirleriyle sefa süren bir seçkin azınlığın değil, beğenilmeyen iktisat idaresi ve derinleşen gelir adaletsizliği ile bugün yoksulluk çeken geniş kitlelerin içinden çıkmıştı.
Onlar kamu imkanları ile zenginleşen zümrelerin değil, bugün kirasını ödeyemeyen esnafların, işsiz kalan emekçilerin ve eserinin hakkını alamayan çiftçilerin çocuklarıydı.
Onlar, kamu bankaları üzerinden borçları tekrar tekrar yapılandırılan bir rantiye sınıfının arasından değil, bugün ödeyebilme imkanına sahip olduğu borcu bahane edilerek kinle ve nefretle kapatılan üniversitede çocukları okuyan 28 Şubat mağduru geniş kitlelerin içinden gelmişlerdi.
“Yarın bir ulusal direniş icap ederse bir küme rantiyeci arasından çıkmayacaktır”
Yarın benzeri bir ulusal direniş icap ederse o direnişi gerçekleştirecek olanlar da tekrar her türlü iktidarı kullanma yeteneğine sahip olan bir küme rantiyeci arasından değil yeniden bu geniş kitleler arasından çıkacaktır.
İşte Gelecek partisi bu geniş kitlelerin hissiyatının tercümanı, hak ve özgürlüklerinin takipçisi ve onların çocuklarının geleceğinin teminatı olmak üzere kurulmuştur.
Ve şu husus bilinmelidir ki Gelecek Partisi nereden ve kim tarafından gelirse gelsin her türlü darbe teşebbüsünün önünde dimdik duracak takımların partisidir.
“İktidar fırsatçılıkla bu imkanı heba etmiştir”
Aziz Milletim,
Bedelli Vatandaşlarım,
Milletimiz 15 Temmuz’da demokratik ve müreffeh bir Türkiye’nin önündeki ketleri temizlemiş, topluluğun her bölümünün güçlü bir aidiyetle sahip çıkacağı demokratik bir Cumhuriyet kurmanın, devleti adalet ve demokrasi temelleri üzerinde tekrar inşa etmenin önünü açmıştı.
Maatteessüf iktidar gelgelelim fırsatçılıkla nitelenebilecek bir anlayışla bu imkanı heba etmiştir.
Milletin destansı uğraşının ürettiği güç, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi üzerinden otoriter bir idare biçimini hayata geçirmek için istismar edilmiş, milletimizin darbecilere karşı iktidara sağladığı itimat ve kredi küçük bir azınlığın güç ve refah dileği için heba edilmiştir.
“İktidar en ufak bir eleştiriyi bile ihanetle yaftalamıştır”
Milletimiz 15 Temmuz’da birlik, beraberlik, kardeşlik bildirisi verirken iktidar ayrıştırıcı söylem ve siyasetlere yönelmiş, en ufak bir eleştiriyi bile ihanetle yaftalamıştır.
Maatteessüf, 15 Temmuz sonrası dört yılın bilançosu kahredicidir.
Bu dört yıl içinde Türkiye’de demokrasi güçleneceğine zayıflamış, özgürlükler artacağına azalmış, siyasetin önündeki pürüzler kalkacağına tahkim edilmiş, toplumsal barış pekişeceğine gevşemiştir.
15 Temmuz direnişinin kahramanı aziz milletim,
Bugün her zamankinden daha fazla darbeci zihniyetin tasfiyesi ve otoriter eğilimlere karşı kapsayıcı bir demokrasi anlayışının kurumsallaşması için gayret göstermek zorundayız.
“Demokrasi kurumsallaşmadan da darbeci zihniyet tümüyle yok edilemez”
Hasebiyle çift cepheli bir uğraş sürdürme sorumluluğu ile karşı karşıyayız: Darbeci zihniyetin bir daha hortlamayacak halde tasfiyesi ve kapsayıcı bir demokrasi anlayışının kurumsallaşması.
Yaşadığımız gelişmeler göstermiştir ki bu iki amaç birbirinin tamamlayıcı ögesidir: Darbeci zihniyeti likidasyon etmeden demokrasi kurumsallaşamaz, demokrasi kurumsallaşmadan da darbeci zihniyet tümüyle yok edilemez.
Milletimizin verdiği şanlı direniş ile birinci defa bir darbe teşebbüsü akamete uğratıldıktan dört yıl sonra hala darbe ihtimali üzerine konuşulabiliyor olmasının temel nedeni geçen bu dört yıl içinde demokrasimizin kurumsallaşamadığı üzere, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile birlikte geçmiş kazanımlarını da kaybetmeye başlamış olmasıdır.
Darbelerin gerçekleştirmeye çalıştığı otoriter siyasi kültürün alternatifi bir gayrı otoriterlik kültürü değildir ve olmamalıdır.
“Gelecek Partisi bu çift istikametli gayesi hayata geçirmek üzere kurulmuştur”
Darbeler otoriter eğilimlerin güçlendirilmesi ile değil demokratik kültürün kökleşmesi ile engellenebilir.
Gelecek Partisi bu çift istikametli gayesi hayata geçirmek üzere kurulmuştur.
Gayemiz açık ve nettir: İnsan onuruna ve insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir demokrasi anlayışını bir darbe ihtimalini bırakın konuşmayı zihinlerden geçirmeyi bile mümkün kılmayacak halde kurumsallaştırmak.
“En öncelikli hizmetimiz demokrasimizin kurumsallaşması ve kökleşmesidir”
Bugün en öncelikli vazifemiz her türlü darbeci zihniyete ve otoriter eğilime karşı demokrasimizin kurumsallaşması ve kökleşmesidir.
Bunun gerçekleşebilmesi için de eğitim sistemimiz başta olmak bütün kurumlarda ve süreçlerde nereden gelirse gelsin ve hangi münasebetle yapılmak istenirse istensin darbelere kategorik olarak karşı çıkacak bir ortak zihniyet oluşumu sağlanmalıdır.
Darbeci zihniyetle uğraşın vasatı lakin ve gelgelelim topluluk kesitlerinin tümünün benimsediği ortak akıl, ortak vicdan ve ortak kader bilincinin yayılması ile sağlanabilir.
Bir kişinin, bir bölümün, bir kümenin, bir kliğin, bir cuntanın aklını yegâne akıl olarak görmek ortak aklın; yalnızca bir kısmın anlayışına ve bedellerine dayalı yaklaşım ortak vicdanın; yalnızca malûm bir zümrenin telaşlarını ve tehdit algılarını öne çıkararak alınacak önlemler ortak kader bilincinin oluşmasını imkânsız kılar.
“15 Temmuz’un kazandırdığı en büyük kıymet ortak akıl, vicdan ve kader bilincidir”
Gerçekten 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan hiç kimse yanındakine partisini, etnik, mezhebî kökenini ya da nereli olduğunu sormadı.
15 Temmuz’un bize kazandırdığı en büyük kıymet bu ortak akıl, vicdan ve kader bilincidir.
Unutmamalıyız ki, son periyotta tırmandırılmaya çalışılan toplumsal ve siyasal kutuplaşma yalnızca ve yalnızca darbeci zihniyetin işine yarar.
TBMM’nde oluşan 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü Araştırma Komisyonu’na darbe teşebbüsünden birkaç ay sonra bana yöneltilen sorulara verdiğim karşılıklardan oluşan raporumda darbelerin engellenmesinin ve demokrasinin kurumsallaşmasının sekiz yerde sekiz temel ilkenin/değerin hayata geçirilmesi ile gerçekleşeceğini vurgulamıştım.
Kişisel yerde özgürlüklerin korunması
Sivil topluluk ve iktisatta şeffaflık.
Eğitim meydanında özgürlükçü kalite
Hukuk meydanında adalet.
Devlet mimarisinde süreklilik/değişim istikrarı
Idarede meşruiyet.
Bürokraside ehliyet.
Toplumsal yerde aidiyet.
Geçmişte yaşadığımız tecrübelerden biliyoruz ki darbe devirlerinde özgürlükler kısıtlanır, adalete itimat azalır, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ortadan kalkar, eğitim bir doktrinasyon ortamına dönüşür, ehliyet ve liyakat prensipleri devre dışı kalır, kutuplaşmalar artar ve toplumsal aidiyet duygusu zayıflar.
15 Temmuz gecesi milletimizin şanlı direnişi ile bir darbe teşebbüsü akamete uğradı ama son dört yıl içinde demokratik kültür ve zihniyetin temeli olan bu unsurlarda önemli sapmalar ve yıpranmalar yaşandı.
Öncelikle, maatteessüf son dört yıl içinde bu bağlamdaki bütün ikazlarımıza karşın temel insan hak ve özgürlükleri konusunda önemli gerilemeler yaşanmış; tasavvur, söz ve teşebbüs özgürlüklerinde yaygın sınırlamalar kelam konusu olmuştur.
“Temel hak ve özgürlükler için fedayı can etmiş 15 Temmuz şehitlerimizin emanetine ihanet”
Medya monopolleşmesinden medya ambargolarına, üniversite kapatmaktan toplumsal medya kapatmaya kadar uzanan tatbikler temel hak ve özgürlükler için fedayı can etmiş 15 Temmuz şehitlerimizin emanetine ihanettir.
Bu çerçevede, ferdi özgürlükler sahasının daraltılmasına değil, genişletilmesine gereksinim vardır.
Dünyada otoriter ve popülist eğilimlere yöneliş bizi yanıltmamalıdır. Aslında tam da böylesi bir devirde kendi hür iradesine malik, onurlu ve başı dik kişilerin yaşadığı bir memleket inşa etmek başlı başına bir farklılık ve çekim yeri oluşturur.
Toplumsal psikolojimizin gerçek bir biçimde yine inşası bu cins darbe teşebbüslerine karşı vereceğimiz uğraşın olmazsa olmaz kuralıdır.
Bugün Türkiye’de karamsarlık psikolojisinin yayılmasından medet uman çevreler, hepimizin ruhsal bir bunalım sarmalına girmesini beklemektedir.
Bugün yapılması gereken, gerçekçi bir yaklaşımla tehdit ve risklerin farkında olmak ve her alternatif için önlem manasında hazırlıklı olmak, lakin asla bu tehdit ve risk psikolojisinin topluluk katmanlarına sirayet etmesine müsaade vermemektir.
Etrafımızda benzeri büyük travmaların yaşandığı bu kritik periyotta demokrasimizi ve özgürlüklerimizi teminat altına alacak temel öge, vatandaşlarımıza sunacağımız onurlu ve umutlu bir gelecek beklentisidir.
İşte Gelecek Partisi ismiyle ve felsefesiyle topluluk olarak yeni bir nefese, yeni bir sese ve yeni bir umuda muhtaçlık hissettiğimiz bugünlerde bu gelecek vizyonunun adresi ve sözcüsüdür.
“En değerli öge hayatın her ortamında şeffaflığı hükümran kılmaktır”
Aziz Milletim,
Hangi saikle olursa olsun, her türlü darbe teşebbüsünü engelleyecek ve demokratik teftişi sağlayacak en kıymetli öge sivil topluluktan devlet kurumlarına, şirket yapılarından hayır kuruluşlarına, konvansiyonel medyadan toplumsal medyaya kadar hayatın her yerinde şeffaflığı hükümran kılmaktır.
Bugün de darbe ortamını oluşturmaya dönük gizemli yapıları deşifre edecek tek araç şeffaflıktır
Bunun sağlanabilmesi için de, sivil topluluk kuruluşları her tarafıyla şeffaf olmalı, kayıt dışı iktisat tümüyle likidasyon edilerek finansal kaynak akışlarına tam mealiyle şeffaflık getirilmeli, hukuksal süreçlerdeki görevlendirmeler tam bir şeffaflık içinde yapılmalı, devlet kurumlarında hiyerarşik şeffaflığı yok eden koşut yapılara asla müsaade verilmemeli, toplumsal medyada şahsiyet katliamı yaparak insan onurunu yok eden ve provokasyon üreten kimliksiz hesaplarla hukuk nezdinde uğraş edilmelidir.
Şeffaflık ve siyasi etik yasasının hala çıkarılmamış olması büyük bir eksikliktir.
Gelecek Partisi’nin programında en kıymetli unsurlar arasında zikrettiğimiz şeffaflığın toplumsal ve siyasal ortamda uygulanmasının takipçisi ve öncüsü olacağız.
Kıymetli vatandaşlarım,
Kapsayıcı demokrasi fakat ve fakat özgür düşünebilen nesillerin elinde hayata geçirilebilir. Darbeci zihniyetle savaşın başarılı olabilmesi için eğitimde niteliksel bir devrime muhtaçlık olduğu aşikârdır.
Eğitim insan devşirme sahası olarak değil, insan yetiştirme sahası olarak görülmeli ve günlük siyasi tartışmaların dışında tutulmalıdır.
Son dört yıl içinde eğitim yerinde özgür ve özgün kanıyı teşvik etmek konumuna, kendisi üzere düşünmeyenleri cezalandıran, devletin en kaliteli üniversitelerinden birini bir gece yarısı fermanı ile kapatan iktidar da eğitimi şahsiyetli insan yetiştirme yeri olarak değil bir insan devşirme yeri olarak görme yanlışına düşmektedir.
“Eğitim ve bilim meydanında bir devrim gerçekleştirilmeli”
Gelecek Partisi olarak görüşümüz açık ve nettir: Eğitim ve bilim yerinde kesinlikle niteliksel bir devrim gerçekleştirilmeli ve ulusal kaynaklarımız öncelikle eğitim yerine tahsis edilmelidir.
Bu niteliksel devrim esastan bir sorgulamaya dayanmalı, eğitim mekanik bir haber aktarımı olarak değil, organik bir zihniyet oluşum süreci olarak görülmelidir.
Bu çerçevede, mekteplilerin tek tek şahsiyetlerini güçlendiren özgür tasavvur prosedürünün öğretildiği, güçlü bir müktesebatla desteklenmiş zihinsel altyapının inşa edildiği ve özgün bir yaklaşımla yeni fikirlere ve ufuklara açık araştırmacı bir ruhun süreçlere hâkim kılındığı bir eğitim anlayışı darbeci zihniyetin likidasyonunun ve demokrasimizin kurumsallaşmasının zihni temelini oluşturacaktır.
Bedelli Vatandaşlarım,
Yaşadığımız acı tecrübeler, kadim kültürümüzde var olan “Adalet mülkün temelidir” prensibinin mana ve mefhumunun kıymetini bir defa daha sarih bir biçimde ortaya çıkarmıştır.
Her türlü toplumsal tertibin birinci fazileti ve esası adalettir. Sağlam bir adalet felsefesine dayanmayan hukuk yapısı ile insan hayatının, aklının, inancının, neslinin ve mülkünün teminat altına alınmadığı toplumsal ve siyasal düzenler iç ve dış her türlü darbe teşebbüsüne, kaosa ve atağa açık hale gelir.
Toplumsal ve siyasal hayattaki en büyük problemimiz, yargı sahasının adalet dağıtılan değer-yüklü bir alan olmaktan çıkıp güç devşirilen bir çıkar yeri haline dönüşmüş olmasıdır. Darbeler direkt ve dolaylı olarak hem bu türlü bir anlayıştan beslenmişler hem de bu türlü bir anlayışın yayılmasına yer oluşturmuşlardır.
“Yargının denetim altına alınması gayreti en büyük hata olarak görülmelidir”
Son günlerde iktidar tarafından TBMM’ye getirilen çoklu baro sistemi de savunmanın etnik ve mezhebi kimlikler yahut siyasi ve ideolojik tercihler etrafında bölünmesine yol açacaktır. Şu anda tasdikli olan blok liste pratiği ise çoğunlukçu odaklanmaya neden olmaktadır.
Sahih olan ve Gelecek Partisi olarak savunduğumuz yol ise açıktır: Tek bir baro içinde nisbi temsile dayalı seçimlerle oluşan çoğulcu yapılanma.
Bugün 15 Temmuz hain darbe teşebbüsüne karşı alınan ve alınacak olan önlemlerde en hassas alan yargı sistemimizdir
Yargının her türlü vesayet odağına karşı güçlü kılınabilmesi için bütün toplumsal ve siyasal güç merkezleri nezdinde tam manasıyla bağımsız ve tarafsız olması sağlanmalıdır. Yargının denetim altına alınması gayreti hangi münasebetle ve kim tarafından yapılırsa yapılsın en büyük hata olarak görülmelidir.
“Kişisel güç temerküzü ortak aklı ve kurumsal kültürü devre dışına itmiştir”
Aziz Milletim,
15 Temmuz darbe teşebbüsü devletin ve bürokrasinin yine tanzimini gerekli kılmıştır.
Devlet sürekliliğini hamasi sloganlarla değil sürdüregeldiği teamüller ve kurumlar üzerinden tarih sahnesine yansıtır. Bu teamüllerin ve kurumların değişen kaidelere nazaran yine tanzim edilmesi tarihin doğal akışının getirdiği bir zorunluluktur. Bu tanzimde süreklilik-değişim istikrarının itinayla korunması gerekir.
Gelgelelim 15 Temmuz sonrasında oluşan dehşet psikolojinin hakim olduğu bir atmosferde hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi devlet kurumlarındaki süreklilik ögelerini zaafa uğratmış; noktasına ise demokratik teamüllere koordinasyonlu bir kurumsal değişim gerçekleştirilememiştir.
İttifaklara dayalı seçim sistemi toplumsal kutuplaşmayı artırırken, ferdî güç temerküzü ortak aklı ve kurumsal kültürü devre dışına itmiştir.
Artık yapılması gereken demokratik kültür ve teamül doğrultusunda devletin her inançtan, etnik ve mezhebi kökenden ve toplumsal bölümden oluşan kamunun ortak mülkü olduğunu gösterecek formda sabırla, basiretle, tecrübeyle ve en değerlisi ortak akılla tekrar tanzim edilmesidir.
Devletin kamunun ortak mülkü olarak yine tanziminin değerli ayaklarından birisi bürokrasinin felsefesi, mantığı, metodu, kültürü ve dokusu ile yine tanımlanması ve yapılandırılmasıdır.
Özetle, devlet kamunun mülkü, bürokrasi devlet üzerinden kamunun hizmetlisi, siyasi irade kamu ismine devletin mutasarrıfıdır (geçici tasarruf hakkına sahip yetkili). Hiçbir siyasi ya da bürokratik yetkili devleti mülk ittihaz edemez ve sair vatandaşların kamu hukukunu göz gerisi eden pratiklerde bulunamaz.
Pahalı Vatandaşlarım,
Siyasi iradenin bu tasarruf salahiyetini idarede kullanmasını sağlayan unsur meşruiyettir. Meşruiyetin kaynağı ise 23 Nisan 1920’den bu yana direkt millet ve onun bağrından çıkmış olan TBMM’dir.
Hiçbir kişi, küme, zümre ya da parti milletten ve onu bir bütün olarak temsil eden TBMM’den meşruiyet onayı almaksızın kamu otoritesi kullanamaz, bu otoritenin mahiyetini değiştirecek teşebbüslerde bulunamaz.
“Prlamenter sistem Gelecek Partisi’nin en öncelikli amaçları arasında”
Maatteessüf, darbeci anlayışın tipik bir tezahürü olarak ara rejimlerde ve darbe sonrası kurulan vesayet rejimlerinde bu tıp teşebbüslerde bulunulmuştur.
Meşruiyet şeffaflığın hukuk ve devlet sistemindeki yansımasıdır.
Meşruiyet, kamunun kendi salahiyetini açık ve şeffaf seçimler üzerinden kendi içinden çıkan vekillerine devretmesiyle oluşur. Bu salahiyet devri millet egemenliğinin yönetimsel bir niteliğe ve kapasiteye kavuşmasını sağlar.
Bu salahiyet devrinin en geniş temsil makamı TBMM’ndedir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile birlikte TBMM’nin yürütmenin mekanik onay aygıtı haline dönüşmesi güçler ayrılığı prensibini de, milletvekillerinin ve yasama erkinin aktifliğini de zaafa uğratmıştır.
15 Temmuz gecesinin Gazi Meclisi’nin güçlendirilmiş parlamenter sistem ile hak ettiği itibarı ve aktifliği kazanması Gelecek Partisi’nin en öncelikli maksatları arasındadır.
Aziz Milletim,
Darbeci zihniyetlerin güç devşirmeye çalıştığı bürokrasiyi güç savaşı sahası olmaktan çıkarmanın en temel prensipleri ise ehliyet ve liyakattır.
Bürokraside ehliyet ve liyakat prensiplerinin terk edilmesi ve nepotizmin yani akraba kayırmacılığının yaygınlaşması devlet sisteminde aktifliği, verimliliği ve rasyonaliteyi yok etmek suretiyle sistemin yozlaşmasına ve kamunun sisteme olan itimadının sarsılmasına yol açar.
Bu unsurların hayata geçirilebilmesi için bürokrasiye giriş objektif kurallara ve adil süreçlere, bürokraside kalma ve yükselme ise objektif kriterlerle ölçülebilir performansa bağlanmalıdır.
Bu tecrübeden hareketle bürokrasiye giriş kurallarının tamamıyla rasyonel süreçlerle ve ehliyet ve liyakat esasları üzerinden tanzim edilmesi ve her türlü nepotizmden, ayrımcılıktan ve kayırmacılıktan arındırılması sağlanmalıdır.
Bunun içindir ki, her türlü sübjektif değerlendirmenin makbul olabileceği mülakatların mekanına objektif kriterlere dayalı liyakat sisteminin gelmesi gayesiyle Gelecek Partisi olarak “Mülakat gidecek, Liyakat GELECEK” diyoruz.
Aziz vatan coğrafyasının her bir bucağındaki pahalı vatandaşlarım,
Darbelere karşı toplumsal bünyemizi ve devletimizi ayakta tutacak en değerli dayanağımız, vatandaşlık kimliğine dayalı aidiyet bilinci ve hayatın her sahasına nüfuz eden özgürlükçü demokratik kültürdür.
Aidiyet bilincimiz ise ortak tarihdaşlık ve eşit vatandaşlık temelinde hayatiyet bulur.
Ortak tarihdaşlık yalnızca arkaya dönük ortak kadim geçmişimizi değil, tıpkı devranda geleceğe dönük ortak kader bilincimizi de yansıtır.
15 Temmuz gecesi ortak tarihî geçmişin verdiği aidiyet bilinci ile ayağa kalkan milletimiz, ortak kader bilinciyle de geleceğimizi belirleyecek iradeyi göstermiştir.
Eşit vatandaşlık prensibi ise çağdaş siyasal meşruiyetin temelidir ve bu temel hiç bir surette ve hiç bir münasebet ile zayıflatılamaz ve gözardı edilemez.
Gelecek Partisinin ana felsefesi olarak vurguladığımız üzere insan onuru ile taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı kimliği taşıyan hiç kimse hiç bir makam ve güç sahibi tarafından tahkir edilemez; inancı, rengi, cinsiyeti, engelliliği, lisanı, ırkı, siyasi niyeti, felsefi anlayışı ve hayat usulü sebebiyle ayrımcılığa maruz bırakılamaz, rastgele bir formda nefret söylemine muhatap kılınamaz.
Bu yeni siyaset inşası öncelikle anayasal tabanda başlamalı ve Cumhuriyetimizin 100. yılına yürürken 12 Eylül darbe anayasasının yanına iştirakçi, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasa yazımı ile tahkim edilmelidir.
Özgürlük, eşitlik ve adalet bedelleri üzerine inşa edilecek yeni anayasal sistemimizin en temel unsuru, ahlaki referansı ve ruhu insan onuru olmalı, insan onurunun fakat ve fakat insanın tercih ve irade gücünü yansıtan özgürlüklerle hayat bulmakta olduğu gerçeğinden hareketle de yeni anayasal sistemimizin odağında insan hak ve özgürlükleri taraf almalıdır.
Bu çerçevede mütalaa, inanç, söz ve teşebbüs özgürlüğü insan onurunun ve kimliğinin ayrılmaz bir kesimi olarak anayasal müdafaa altına alınmak suretiyle, darbe kültürünün can damarları bütünüyle kesilmelidir.
Gelecek Partisi özgürlükçü yeni bir anayasaya ve siyaset anlayışına dayalı kapsamlı bir demokratik dönüşümün öncüsü olmak üzere yola çıkmıştır. Bu gayesi milletimizin iradesi ve sağduyusu ile hayata geçireceğiz.
“Fatih Sultan Mehmed Han’ın öteki emanetlerine sahip çıkma vaktidir”
Aziz Milletim,
Konuşmama son verirken geçtiğimiz hafta Danıştay kararı sonrasında Fatih Sultan Mehmet’in emaneti ve fethin sembolü Ayasofya’nın ibadete açılması on yıllardır süren bir hasretin gerçeğe dönüşmesidir. Milletimize güzel olsun ve bu niteliği daim olsun.
Artık vakit Fatih Sultan Mehmed Han’ın sair emanetlerine sahip çıkma vaktidir. Bunlar ne mi?
Matematikten edebiyata, mühendislikten devlet felsefesine ve çok sayıda lisan yetkinliğine uzanan niyet özgürlüğü ve öğrenme aşkı;
Bilmediği hususlarda haddini bilerek top teknolojisinin en usta öncülerini getirten bir çağdaş teknoloji aktarımı kültürü;
Kaygıyla kenti terk eden Hristiyan ahaliyi tekrar kente davet eden ve onları madden destekleyen, yani hiçbir ögesi şu yahut bu halde ötekileştirmeyen kapsayıcı siyaset anlayışı;
Fethettiği kentteki farklı inanç sahiplerine hiçbir inancı dikte etmeyen diyanet ve vicdan hürriyeti anlayışı,
Fethettiği kentin mimari dokusunu bozmayan ve kente görkem ve kibir abideleriyle değil bütünleştirici tevazu mimarisi ile yaklaşan kent ve medeniyet bilinci;
Yargıçlara talimat vermeyen bilakis onların önünde diz çöküp hakkında verilecek karara razı olan hesap verilebilirlik ve bağımsız adalet anlayışı;
İrade kullanmak gerektiğinde tereddüt etmeyen ancak kendi nefsini de eğitebilmek için Ebul Vefa’nın huzurunda her türlü kibirden uzak bir halde tevazu ile yapılan ahlak muhasebesi bilinci;
Şiirden resme uzanan üniversal bir estetik zevk;
Ayasofya’yı çağlar aşarak bugünlere ulusal ve âlemşümul bir miras ulaştıran temel öge onun taşlarında değil bu kıymetleri yansıtan ruhundadır.
Ve bu ruh kişilerin kalplerine ve yüreklerine açılarak ihya edilmeyi beklemektedir.
Bu ruhun keşfi ve bugüne çağdaş demokratik bedeller ile yansıtılması 15 Temmuz gibisi hain teşebbüslerin bir daha gerçekleşmemesinin de temel kuralıdır.
İşte Gelecek Partisi bu ulusal ve kozmik ihya hareketinin siyasi sözü ve yapılanmasıdır.
Allaha emanet olunuz!
T24
