Piyanist Fazıl Say, Play Say 3 albümü için “Bu albüm, resen ortaya çıkmış yapıtların toplandığı, gerçekçilikten yola çıkan, ne gördüyse onu müziği ile anlatmaya çalışan bir bestekar piyanist portresi CD’dir” dedi.
BirGün gazetesinden Cihangir Köroğlu’na konuşan Say, “Bu albümde yer alan eserler yakın geçmişimizde yaşadığımız toplumsal olayların izlerini taşıyor. Tüm dünyanın bildiği Seyahat Park’ı olayını anlatan Gezipark Sonatı, 2015 yılında Ankara Garı’nda yaşanan terör olaylarında hayatını kaybedenlerin anısına yazdığım In Memoriam ya da Kaz Dağları’nda yaşanan tabiat katliamını, bu katliama karşı olan dayanışma duruşunu anlatan Kaz Dağları Baladı ve Kaz Dağları Marşı gibi… Tüm bu eserler bu albümde bir ortaya geldi. Ayrıyeten İzmir Süiti ve Karatoprak yapıtının yeni versiyonu da var albümde.” tabirini kullandı.
Say sorulara şu karşılıkları verdi:
-Tüm bu olaylar sizi, yaratma sürecinizi nasıl etkiledi?
Bu olaylar yaşanırken beşerler, sanatkarlar, herkes derin bir halde etkileniyor aslında. Ve sonrasında tüm bu hissiyat istemsiz bir formda, farkında bile olmadığımız bir halde sanatımıza ve üzerinde çalıştığımız yapıtlara yansıyor. Örneğin GeziPark yapıtında beste yapmaya başladığımda fark ettim ki aslında duyduklarımı, gördüklerimi, hareketleri, devinimleri anlatıyorum. Bu albüm bu nedenle; biraz zaten ortaya çıkmış yapıtların toplandığı, gerçekçilikten yola çıkan, ne gördüyse onu müziği ile anlatmaya çalışan bir bestekar piyanist portresi CD’dir.
-Yedi kısımdan oluşan İzmir Süiti eserinizde Brahms, Chopin ve Rachmaninov üzere değerli bestekarların gözünden, farklı bakış açılarıyla bir İzmir Marşı anlatımı sunuyorsunuz. Bu fikir nasıl doğdu?
-Albümde İzmir Süiti’nde daha sakin bir Fazıl Say dinliyorken, GeziPark’ta daha sert ve öfkeli bir müziğin içindeyiz. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?
Aslında müzik neyi anlatmak isterse, onu o halde anlatır. İzmir’de; Urla’da bir gün batımı sessizliğini ya da Kordon’un tılsımlı bir anını anlatan sakin melodiler var. Meditasyon müziği bir nevi… GeziPark yapıtına gelince elbette daha farklı bir hissiyat kelam konusu. Birinci kısmın ismi: “İstanbul sokaklarında direniş geceleri”. Müziğin içinde bir uğraş anlatılıyor. Devinimler, koşuşturmalar, tezahüratlar, sloganlar… Çağdaş bir müzikle, olabilecek en duru haliyle yaşananları anlattım. Görselliğin sese dönüşmesi bu formda müzikle de olabiliyor. Yapıtın üçüncü kısmı olan “Suçsuz çocuk Berkin Elvan”da çocuk mevti akoru var. Her ölçünün başında daima tekrar eden, atonal bir akordur bu. Onun ortasına güya bir çocuk melodisi girer üzeredir. Yani müziğin betimlenmesi, müziğin resmedilmesi kelam konusu burada. Müziğin sertliği, yumuşaklığı, dinginliği ve hızlılığı ise olağan ki yapıtta ne anlattığımızla ilgili olarak değişen bir ögedir.
Benim gayem yalnızca konutumda müzik yazıp, rastgele bir halde bunu çalmak değil. Ben bir besteciyim. Yaratıcılık sürecidir değerli olan. Bu yaratıcılığı da ağır bir biçimde dünya ile de paylaştım. Ülkemde de paylaştım. Bunun insanlara ulaştığını düşünüyorum. Görüyorsunuz Türkiye’nin her yerine turneler düzenliyoruz, kendi konserlerimizi kendimiz organize ediyoruz, projelendiriyoruz. Türkiye’de bu noktada ulaştığımız durumu kayda paha buluyorum. Her kentte çok büyük kitlelere ulaştık kendi imkânlarımızla. Kıymetli olan elini uzatmaktır ve uzatılan eli tutmaktır. Burada hakikaten geniş istekli olmak gerekir. Ulaştığımız kitleyle bunu başardığımızı düşünüyorum.”
T24
