Beştaş ve Oluç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) eski HDP Eş Genel Lideri Selahattin Demirtaş hakkında verdiği ihlal kararının uygulanmamasına dair Meclis’te açıklama yaptı. Açıklamaya katılan milletvekilleri, üzerinde “Herkes İçin Adalet” yazılı önlükler giyerek, “AİHM kararı uygulansın” yazılı dövizler taşıdı.

Oluç, üzerinden 72 gün geçmesine karşın AİHM kararının uygulanmadığını belirterek, “Uygulanması için rastgele bir adım atılmasını biz görmedik, duymadık. Önümüzdeki hafta başında Avrupa Kurulu Bakanlar Komitesi 9-11 Mart tarihlerinde toplanacak. AİHM’in Demirtaş kararının uygulanıp uygulanmaması sıkıntısı bu Bakanlar Komitesinde gündeme gelecek ve Türkiye’ye ait bir sefer daha görüşme gerçekleştirilecek. AİHM kararının uygulanmamasının hiçbir tüzel karşılığı yoktur” dedi. 

“Gerekçelerin tamamı safsata”

Kararın tüm Türkiye’yi ilgilendirdiğinin altını çizen Oluç, “Cumhurbaşkanı hukuk danışmanı sıfatıyla da olsa öbür sıfatlarla da olsa çeşitli bireyler AİHM kararının uygulanmamasının münasebetlerini üretmeye çalışmışlardır. Lakin hukuken ve milletlerarası mukaveleler açısından bugüne kadar üretilmeye çalışılan münasebetlerin tamamı safsatadır, hiçbirinin hukuksal ve milletlerarası kontratlar açısından bedeli yoktur. AİHS’nin 46. hususu AİHM kararının üye ülkeler tarafından yani Avrupa Kurulu’na AB’ye üye olan ülkeler tarafından uygulanmasını öngören maddedir” diye belirtti.

Oluç, devamında şu sözleri kullandı:

“Türkiye’de AİHM kararlarını uygulamayı gerekli gören bir anayasa hususu vardır. Anayasa’nın 90’ıncı unsuru açık bir biçimde kararın uygulanmasına dair içeriğe sahiptir. Buna da uyulmamaktadır. Ne AİHS’nin 46’ncı hususuna ne de Anayasanın 90’ıncı hususuna uyulmaktadır. Artık AİHM’in 5 bahiste ihlal saptadığını biliyoruz. Bunların her biri çok değerlidir elbet. Ancak bugünkü gelişmeleri ilgilendirdiği için HDP’nin kapatılması ve HDP’nin milletvekillerinin, dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışması ile direkt ilgili olduğu için 5 husustan 3’üne değinip birtakım örnekler vermek istiyorum. Bu hususlardan bir tanesi mukaveleye Ek 1 Nolu protokolün 3. unsurunun ihlalidir. Bu seçilme hakkı ve halkı mecliste temsil etme hakkının ihlalini belirlemiş olan bir unsurdur. Yani bu Demirtaş kararında geçmiş periyotta milletvekillerimizin tutuklanması ve dokunulmazlıklarının kaldırılarak yargılanmasının ihlaline işaret eden bir husustur. Hem de bu bugünkü tartışmalara direkt referans teşkil eden bir unsurdur. Bu unsur der ki; milletvekillerinin seçilme ve halkı temsil etme hakkını kullanmalarını engellenirse kontrata Ek 1 Nolu protokolün 3. hususu ihlal edilmiş olur. Bugünkü tartışmalar direkt doğruya bununla ilgilidir.

“İkincisi mukavelenin 10’uncu hususunun ihlali, söz özgürlüğü sıkıntısıdır. Söz özgürlüğünün aslında 2014’ten bu yana ihlal edildiğine karar vermiştir AİHM. Bunu da Anayasa’nın 83’üncü hususunda, 1 ve 2 unsurundaki dokunulmazlıklara dayandırarak yapmıştır ve demiştir ki milletvekili dokunulmazlığı ihlal edilmiştir, 83’üncü unsur ve mukavelenin 10’uncu hususu ihlal edilmiştir demiştir. Bugün sürmekte olan 6-8 Ekim Kobanê fezlekeleri direkt doğruya bu unsurun içindedir.

“Fezlekelerin içinde Meclis’teki konuşmalar ve basın toplantıları yer almaktadır”

“Gelen fezleke eklerinde ve tabi ki AİHM’in kararını dayandırdığı çeşitli dokümanlarda de tıpkı durum kelam konusu. Bizim gelmiş olan fezlekelerimizde örneğin mecliste yaptığımız basın toplantılarının paylaşımları yer almıştır. Yani Meclis kürsüsünde, Meclis basın toplantılarında, Meclis küme toplantılarında yaptığımız bütün konuşmalar açıkça 83’üncü husus, yani dokunulmazlık kapsamındadır fakat bize gelmiş olan fezlekelerin içinde Meclis’teki konuşmalar ve basın toplantıları yer almaktadır. Açıkça Anayasa’nın 83. hususu ihlal edilmektedir. 

“Kimi konuştuğu için, kimi sustuğu için”

“Siyasi kumpas davaları”

“Son olarak AİHM’in kararının 18’inci hususundadır. Türkiye hakkında uzun vakittir verilmiş olan en ağır karar bu 18’inci hususun ihlali kararıdır. İktidara, HDP milletvekillerine yönelik 2014’ten itibaren attığınız bütün adımlar ve açtığınız davalar türel nedenlerle değil, siyasi nedenlerle demiştir. Siyasi saikler var gerisinde demiştir. 2014’ten sonra açılan davaların tamamını siyasi kumpas davaları olarak nitelendirmiştir. Bu unsur bugün de birebirdir. Bize gelen fezlekeler ve bizim için açılan davalar siyasi kumpas olma özelliğine sahiptir. AİHM 18’inci husus ihlali derken açık bir biçimde buna işaret etmiştir. AİHM, iktidarın HDP’ye yönelik makus niyet içtihadı vardır demiştir. AİHM’in 20 Aralık 2020 Demirtaş kararı uygulanmalıdır. AİHS’in 46’ncı hususuna ve Anayasa’nın 90’ıncı unsuruna uygun davranmalıdır. İktidar makus niyet içtihadına devam ederek, bu kararı uygulamayarak, bu kararın içinde yer alan bütün hususları bir defa daha HDP milletvekillerine karşı uygulayarak makus niyet içtihadını devam ettirmektedir. Hakkımızda açılmış ya da açılmakta olan fezlekelerle dokunulmazlıklarımızı düşürmeye yönelik tavır açık bir halde siyasi kumpastır. İktidar ortaklarının, AKP ve MHP’nin HDP’yi susturmak ve demokratik siyasetten tasfiye etmek için hazırladıkları kumpasın devamıdır.” 

Beştaş: Yüreğiniz varsa bunları tek tek tartışalım

HDP Küme Başkanvekili Meral Danış Beştaş ise fezlekelerin içeriğine dair şunları söyledi:

“En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Meclis’e fezleke yağması, fezlekelerin bu formda tartışılması içeriğine dair şu ana kadar ‘fezleke problemi hukukidir’ diyenlere tek cümle ile cevap verelim: Gelin şayet yüreğiniz varsa, hukuk bilginiz yetiyorsa, gelin bütün bu fezlekeleri tek tek -bine yakın fezleke var- kamuoyu önünde tartışalım. Bakalım bunlar türel mi yoksa siyasi mi? Hodri meydan diyorum. AKP ve MHP’li bütün hukukçuları açıkça tartışmaya devam ediyorum. 84 milyon yurttaşın gözü önünde, canlı yayında biz tek tek fezlekelerin nasıl olduğunu açıklamaya hazırız, bunu peşinen söyleyeyim.

“Varlığımız feleke konusu”

“Bu hususta en ufak bir kuşkumuz yok. Zira biz ne yaptığımızı, ne yaşadığımızı biliyoruz. HDP olarak programımızı, unsurlarımızı Türkiye yurttaşlar ile kurduğumuz bağı biliyoruz. Artık ne oluyor? Ellerinden gelse 100 yıllık tarih boyunca 28 Kürt isyanının sebebi HDP diyecekler neredeyse. Tarih o kadar esnek ki, varlığımız fezleke konusu. Yalnızca HDP’liler olarak bu ülkede siyaset yapmamız fezleke konusu. Neredeyse benim adım Meral, benim adım fezleke konusu olabilir. Bu mevzuda hiç bir tartışma yok bizim açımızdan. Bunları tek tek inceliyoruz. 

“Şimdi de torba fezlekeler dönemi”

“Torba Yasa uygulaması, biliyorsunuz parlamentonun bir klasiği haline geldi. Onlarca, yüzlerce kanunu değiştiren kanunlar diyerek önümüze Torba Kanun geliyor. Artık de torba fezleke periyodu. Bu fezlekeler torba fezlekeler devri. Nasıl hazırlanıyor, otomatiğe bağlanmış. AKP’li yetkililer, Cumhurbaşkanı konuşuyor, sonraki gün savcılar bunu buyruk telakki ediyorlar, oturup fezleke hazırlıyorlar. Savcılar ortasında da yarış başlamış durumda. Kim daha fazla fezleke hazırlarım iktidarın gözüne girerim tahminen terfi ederim, tahminen dikkatleri üzerimden çekerim diye bir yarış başlamış. Ses AKP’den, fezleke savcılardan. Bizim evrakta sahtecilik, irtikap, dolandırıcılık, iftira yahut benzeri fillerle bir bağımız yok. Bize gelen fezlekelerin tamamı konuşmadır kelamdır kanıyı sözleridir, siyaseti açıklamaktır.

“6-8 Ekim protestolarından sonra 5 ay sonra 28 Şubat’ta Dolmabahçe Sarayı’nda heyetlerimiz oturdu. Dolmabahçe Mutabakatını açıkladılar. Mademki 6-8 Ekim’den HDP’yi sorumlu tutuyordunuz, neden tahlil süreci devam etti. Neden Dolmabahçe Mutabakatı imzalandı ve neden sonradan vazgeçildi. Bu soruya verilecek yanıt, Kobanê davasının ne olduğunu gereğince açıklıyor. Bütün Türkiye söylüyorum; şayet kabahat olsaydı, AKP masaya oturmazdı. 6,5-7 yıl beklemezdi. Şu anda siyaseten kelamları tükendi, bütün vaatleri bitti, toplumda büyük bir reaksiyon var, büyük karamsarlık var, anketler morallerini bozuyor ve HDP’ye saldırarak güç devşirmeye çalışıyorlar. Buna müsaade vermeyeceğiz. Kobanê fezlekesine ait fezleke ve davayı ayırarak söyleyelim; bir defa davaya ait hazırlanan iddianamede okudum hepsini 353 sayfaydı sanırım, eklerini hariç tutuyorum. Bir haftada kabul edildi. Ya bir haftada kim okur bu iddianameyi? Nasıl okudunuz?

“Fezlekelere gelecek olursak, 2’li bir süreç var, bir yandan dava devam edecek. 26 Nisan’da duruşma var, bir yandan 9 milletvekili ile ilgili fezleke tartışılıyor. Bu fezleke tartışması yargıya müdahale değil mi? Hani yargı tarafsız ve bağımsızdı? Biz burada kurulda tartışırken 26 Nisan’da çıkacak heyet nasıl etkilenecek bundan? Arkadaşlarımız tutuklu bunu da soru olarak ortaya koyuyorum. Fezlekelerimizde 2014 değil 2012’ye kadar gidilmiş. Hakkımızdaki fezlekelerden 2012’den bugüne kadar Boğaziçi direnişine kadar açık kaynak taraması yapılmış.

“Bütçe konuşması fezlekede”

“Parlamenter olarak yaptığımız faaliyetler Kobanê fezlekesinde yer alıyor. Neymiş evvelki periyodu Meclis Lideri İsmail Kahraman’a Kürt vilayetleri üzerinden yapmış olduğumuz tartışma fezlekede var. 25 Kasım 2019’da benim Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde yaptığım konuşma da var. Yeniden 4 Ekim, 17 Ocak basın toplantılarımız var. Benim şahsen Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine yaptığım konuşmadan fezleke var. Trajikomik olaylarda var. Benim Strasburg’da İnsan Hakları Komiseri ile yaptığım görüşmede de var fezlekede. Ankara milletvekilimiz Filiz Kerestecioğlu’nun -Avrupa Kurulu Parlamenterler Meclisi üyesiydi- partimiz ismine genel sekretere sorduğu soru da fezlekede var, yani bu parlamentodaki kabahat saymak yetmemiş, AKPM’ye kadar gitmişler, orada sorulan soruyu fezleke yapmışlar.

“İzmir milletvekilimiz Serpil Kemalbay ile ilgili Hasankeyfle ilgili fezlekede, o fezlekenin sonuç kısmında Pervin Buldan’ın cezalandırılmasını istenmiş. Mardin milletvekilimiz Pero Dündar ile ilgili fezleke ile kendisi 2013 yılında cezaevinde aslında lakin o tarihte bir aksiyona katıldığı gerekçesiyle fezleke hazırlanmış. Yani cezaevinden nasıl çıkıp Diyarbakır’a gitmiş onu sormak istiyorum. Ben okurken acı acı gülümsedim bu savcılık mı hukukçuluk mu bu siyaset mi diye gülmedim değil.

“Bütün samimiyetimle davet yapmak istiyorum: AKP’ye güvenmeyin”

“Boğaziçi tweetim şöyle: ‘Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz. Boğaziçi rektör seçim istiyor. Kayyımları ne belediyede ne siyasette ne üniversitede istemiyoruz. Kabul etmiyoruz, zira kayyım darbedir, gasptır.’ Bugün de söylüyoruz dün de söyledim. Boğaziçililer kendi rektörlerini seçsinler, bunun fezleke ile ne alakası var anadilde eğitim haktır diye bir tweetim var: Gereğini yapmak devletin sorumluluğudur. Lütuf değildir. MEB Kürtçeye kontenjan diye bir tweet.

“Son kelamım bu kadar örnek kâfi; savcılara, valilere, emniyet müdürlerine bir çağrım var. Bütün samimiyetimle, bütün içtenliğimle davet yapmak istiyorum. AKP’ye güvenmeyin. Güvenmeyin sonra yarı yolda kalırsınız. Sizden evvelkiler şu anda nerede biliyorsunuz. Hukuksuzluğa imza atmayın. Zira yarın bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp yanıldık diyebilir, yanıltıldık, pişmanız diyebilir. Öteki bir şey söyleyebilir. O nedenle siz siz olun, bizim teklifimiz yalnızca, bir buyruk filan değil, sakın yanlış anlamayın, biz yargıyı birileri üzere tesir altına alma, onları yönlendirme eforu içinde değiliz. Yalnızca önünüzdeki mevzuata nazaran kıymetlendirme yapın. Hukukun gereğini yapın diyorum.”