Dünya Etraf Günü’nde açıklamalarda bulunan WWF Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, “2030’a kadar yüzde 30 korunan alanlar amacı imkânsız değil fakat acil, zira korumazsak kaybederiz!” bildirisini iletti.

Cumhuriyet’ten Hazal Ocak’ın haberine nazaran, Türkiye’de global ölçekte tehlike altındaki çeşit sayısının son 10 yılda dört katına çıkarak 400’e ulaştığını belirten Pasinli, “Üç kuş çeşidi, telli turna, kadife ördek ve yaz ördeği artık ülkemizde görülmüyor. Son 50 yılda ülkemizin sulak alanlarının yarısı, yani üç Van Gölü büyüklüğünde alan ekolojik fonksiyonunu yitirdi. Bu nedenle kuş, balık ve başka canlı popülasyonları süratle azalıyor” dedi.

2021 yılı Global Risk Raporu’na işaret ederek, “Önümüzdeki 10 yıl boyunca dünya iktisadını etkileyecek birinci beş risk ortasında iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve su krizini de kapsayan doğal kaynak krizi var” diyen Pasinli, Dünya Etraf Günü’nde şu bildirisi iletti:

“2030’a kadar yüzde 30 korunan alanlar gayesi imkânsız değil fakat acil, zira korumazsak kaybederiz!”

“Değişim imkânsız değil… Kâfi ki, tabiatın ve ekosistem hizmetlerinin vazgeçilmez değerini sürdürülebilir kalkınma gündemimizin ayrılmaz bir kesimi haline getirelim.

Önümüzdeki on yıl içerisinde göstereceğimiz performans önümüzdeki yüzyılları şekillendirecek. Ekimde Çin’de yapılacak Biyolojik Çeşitlilik Kontratı 15. Taraflar Konferansı’nda da korunan alanların artırılması ve daha iyi idaresi için 2030 gayeleri belirlenecek. 16. Taraflar Konferansı ise ülkemizde yapılacak ve bir manada bu amaçların birinci gözden geçirmesi olacak. Türkiye’nin yüzde 30 amacıyla ve konferansın liderlik sürecinde göstereceği kararlılıkla dünyaya örnek olmasını diliyoruz. Diyoruz ki, 2030’a kadar yüzde 30 korunan alanlar maksadı imkânsız değil lakin acil, zira korumazsak kaybederiz!”

Deniz salyası yorumu: Doğal ekosistemlerimiz üzerinde kurduğumuz baskının sonuçlarını göstermesi açısından acı bir ders niteliğinde

Öte yandan Pasinli, Marmara Denizi’nde yaşanan deniz salyasının muhafaza alanlarına mümkün tesiri hakkında da şu değerlendirmelerde bulundu:

“Diğer deniz muhafaza alanlarının şu anda Marmara’da gerçekleşen deniz salyasından etkilenebileceğine dair açıklanmış bilimsel data bulunmasa da yaşadığımız bu olay, müdafaa alanı olsun olmasın doğal ekosistemlerimiz üzerinde kurduğumuz baskının sonuçlarını göstermesi açısından acı bir ders niteliğinde. Marmara’nın içinde bulunduğu durum bize müdafaa anlayışını korunan alanların ötesine geçirmemiz, insan faaliyetlerinin tesirlerini tabiata tesirleri ile bütüncül bir biçimde kıymetlendirmemiz ve tüm yatırımlara bu gözle bakmamız gerektiğini gösteriyor.”

T24