Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, medyanın çoktandır insanların hak arama tabanı olmadığına dikkat çekti.  Bildirici, “Hakkının yenildiğine inanan, adalet arayan, sesini duyurmak isteyen, sıkıntısını çözmek isteyen beşerler, ne devlete umut bağlıyor ne de polise, savcıya.  Çabucak klavyelerine sarılıp ‘Sosyal Medya Duruşması’na başvuruyorlar. ‘Sosyal Medya Duruşması’nda de hashtagi güçlü olan kazanıyor” kanısını lisana getirdi. 

İstanbul Kadıköy’de polislerin maske takmayan Rana Batı’yı karşıt kelepçeyle gözaltına alınmasının akabinde gelen yansılarla iki polisin açığa alındığını ve yeni toplumsal medya kampanyasıyla polislerin misyona iade edildiğini hatırlatan Bildirici,  “Ne yazık ki, ‘Sosyal Medya Duruşması’nın kuralları, kanunları yok, hangi tarafın sesi yüksek çıkarsa onun dediği haklı kabul ediliyor. Medyascope’da Kemal Can’ın söylediği üzere, ‘hashtagi güçlü olan’ın adaleti hakim oluyor toplumsal medyada.” tabirini kullandı. 

Bildirici, “Ne yazık ki, ‘hashtagi güçlü olan’ın haklı çıktığı yargılama her vakit trafikte tartıştığı sürücüyü bıçaklayan “Çakarlı maganda” Muhammed Enes  Uysal ve Batman’da bir genç kıza tecavüzle suçlanan uzman çavuş Musa Orhan’ın tutuklanmaları vakalarındaki üzere muvaffakiyetle noktalanmıyor.” değerlendirmesinde bulundu. 

“Medya Rana Batı vakasını görmezden geldi”

Bildirici, “Sosyal medyada yargılama bütün süratiyle sürerken yaygın medya ne yaptı?  Büyük kısmı genç bayanın polis tarafından yerlerde sürüklenmesi imajlarını ve akabinde gelen gelişmeleri görmezden geldi. Toplumsal medyadaki binlerce paylaşım evvel birtakım haber sitelerini ve televizyonları harekete geçirdi. Sonra da az sayıda gazete de onları takip etti.” görüşünü savundu. 

“Yurtiçi Kargo’yu haberde ‘bir kargo firması’ diye yazmak, o şirketi muhafaza refleksinden diğer bir habercilik gerekçesiyle açıklanamaz”

Bildirici, “Bu hadiseyle ilgili haberler yalnızca Sözcü, Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet ve Birgün’de yer bulabildi. Lakin onlar da hak arayışını aktarmakla yetindiler. Üstelik Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri, 24 Ağustos’ta yayımladıkları haberlerde Rana Batı’nın, Yurtiçi Kargo’nun data arşivindeki adres bilgilerinin sızdırılmasıyla ilgili açıklamayı şirketin ismini vermeden yayımladılar.  Toplumsal medyada ismi ayyuka çıkmış, yazılı açıklama yapmış Yurtiçi Kargo’yu haberde ‘bir kargo firması’ diye yazmak, o şirketi muhafaza refleksinden öbür bir habercilik gerekçesiyle açıklanamaz.  Zaten Hürriyet de yanlışından sonraki gün vazgeçerek, bilgi sızdıran çalışanın işten atılmasıyla ilgili haberde şirketin ismini açıkça yazdı!” yorumunu yaptı. 

“Yurtiçi Kargo, ismini gizli tuttuğu o çalışanı işten attığını duyurdu lakin o kişinin yaptığı da işten atmayla geçiştirilecek kolay bir kabahat değil, bariz bir hata.  Şirket bilgilerini dışarı aktarmış, mahremiyetini ihlal ettiği bayanı amaç gösterip, tehdit etmiş durumda.” diyen Bildirici T24 muharriri Füsun Sarp Nebil’in  “Yurtiçi Kargo data tabanına erişim nasıl sağlandı; hacker mı sızıntı mı?” başlıklı yazısına da blogunda yer verdi.

Bildirici yazısında şunları kaydetti:

“Yurtiçi Kargo data tabanına erişim nasıl sağlandı; hacker mı sızıntı mı?” başlıklı yazısında da belirtildiği üzere bu çalışan, hem Türk Ceza Yasası’nın 107 ve 244. Hususlarındaki cürmü işlemiş, hem de 6698 sayılı Şahsî Bilgileri Müdafaa Kanunu’na muhalif davranmış.

Lakin şu ana kadar polisin, savcıların hadisesi bu tarafıyla soruşturdukları, Yurtiçi Kargo çalışanının en azından sözüne başvurdukları istikametinde bir haber yok. Yaygın medya da vakanın bu tarafı üzerinde durmayarak gazetecilik fonksiyonunu yerine getirmekten imtina ediyor.

Yazının devamı için

T24